• varolmanın dayanılmaz

    9

    ayna, şüphesiz ki insan uygarlığının en önemli icadıdır. (yazıya böyle fazlasıyla iddialı ve görünürde temelsiz bir önermeyle başlamayı her zaman çok sevdim. aniden sahneye fırlayıp basit ama dinamik bir gitar rifine girerek izleyicinin ilgisini canlandıran rock müzisyenleri gibi hissettim kendimi. ilkokulda kompozisyon yazdığım sırada "tarih boyunca insanoğlu osurmuştur" gibisinden nereye gittiği belirsiz açılış cümlelerinde kendini gösteren bu deformasyondan, görüldüğü gibi, eşşek kadar adam olduğum şu çağda hala vazgeçebilmiş değilim. ne diyorduk? ayna.) ayna, insan uygarlığının, en önemli olduğu kadar, en tehlikeli icadıdır da aynı zamanda. insanı algı ile akıl arasındaki korkunç ikilemin dipsiz uçurumuna savuracak güçte bir cihazdır ayna. stephen king'in kumsalda tek başlarına duran boyut kapılarını akla getirelim burada. (bkz: the drawing of the three)

    aynada kendinize bakıp "bu karşıdan bana bakan yüz de neyin nesi böyle?" diye düşündüğünüz zamanlar mutlaka olmuştur. şahsen benim aynaya bakarken ikinci en sık verdiğim tepki budur. insanın aklıyla düşünüp, çeşitli yargılara vararak, kendince rasyonel bir temele oturttuğu kendi varoluşu ile, aynada bütün çıplaklığıyla gördüğü, yani beş duyusundan birincisinin merceği vasıtasıyla algıladığı varlık arasındaki ikilem, üzerinde düşündükçe, varoluşu reddetmeye kadar vardırmıyor değil. duyularımızla algıladığımız ya da bir biçimde deneyimleyerek bilgisine sahip olduğumuz her şeyin son tahlilde aldatıcı olduğunu söyleyen parmenides, kendi varlığını ancak ondan duyduğu şüphe üzerinden somutlaştıran descartes, bütün bu name dropping kahramanlarının bir ayna karşısında (diyelim traş olurken) duyacakları dehşeti hayal etmek bile tüylerimi ürpertiyor. filozofların yağlı boya tablolarında neden sürekli saçı sakalına karışmış insanlarla karşılaştığımızın cevabı da burada gizli olabilir. bir başka programımızda da bunu irdeleriz.

    aynayı kırmak, bilindiği gibi, büyük sembolik değeri olan bir eylem. bu sembolik değerin, en azından bir bölümünün, algı ile akıl arasındaki bu ezeli çekişmeyi ortadan kaldıran yapısından kaynaklandığını düşünüyorum. aynayı kırmak, kendi varlığını, dış dünyadan bağımsız olarak kurduğu rasyonalite içinde hapsetmek, ya da bir diğer bakış açısından, dış dünyanın aldatıcı sinyallerine bağımlı, kusurlu bir araç olan algının prangalarını kırmak şeklinde açıklanabilir bilinç altında.

    ayna göndermesiyle başlayıp bitirdiğim bu kolajda en azından alice'ten hiç bahsetmemiş olmanın kıvancıyla sormak istiyorum o zaman: aynada kendi kişisel not defterinize bakarken aklınızdan geçenler nedir? malum, biz helolalora?da genelde soru soruyoruz; pek cevap vermiyoruz.

    special thanks: milan kundera, john berger.

    Share!

    • Digg
    • delicious
    • stumbleupon
    • twitter
  • 9 Comments


    1. cevap veriyorum; tarih boyunca insanoğlu aynaya bakmıştır. ayna bulamazsa suya bakar. reklekşın işte. görsel işler bunlar.

    2. bence düpedüz anket bu.

    3. reflekşın olacak, ona ne diyosun?

    4. ekşın, edvençır, her türlü uyar.

    5. bir an kendimi bir hansu irem &ilhan irem klibini izliyormuş gibi hissettim. hani kocaman bir ayna vardır dağın tepesinde, ortalık çayırlık çimenlik bir boy aynası durur orta yerde, olabildiğince karanlık tabii, ayışığı vuruyor bir yerlerden, sonracıma aynanın tepesinde bir ağaç, her tarafında çaputlar bağlı,allı yeşilli. dilek ağacı mod on şeysi.sonra bir kız fırlıyor aynanın arkasından , üstünde bembeyaz tüllerle kaplı bir elbisemsi, saçlar ölümübe kıvırcık ve çiçeklerden bir taç kafada. arkadan ver dumanı, sisi. imge,imge üstüne. imgeden beynimin tecavüze uğruyor durmaksızın. yetmiyor ilhan irem bağırıyor anlasana, anlasana diye. neyi ulan neyi? hangibirini? nasıl? neden yarebbim neden ama diye bir heyecanlarda ve hezeyanlarda ben. işte öyle birşey..

      erol evgin candır bu arada, türkçe sözlü hafif batı müziği, a-haa

    6. çatlamış topraklı pop müzik klibi ekolüne geri dönülsün.

    7. o çatlamış topraklı ekolün en baba temsilcisi emel müftüoğlu yalnız. kaliteyi düşürmemek adına burada link mink vermiyorum.

    8. çatlamış toprakların erdal'a özlemi simgelediğini sanıyorum. şu nadide eser seyredilirse ne demek istediğim anlaşılacaktır: http://www.youtube.com/watch?v=Py2D2A7okPM

    9. bir de soğuk ve rüzgarlı deniz kıyısı sendromu var. bunun yüzünden çok oyuncu, çok şarkıcı soğuk algınlığına yakalandı, nice konserler iptal edildi.

    Leave a comment