• roland barthes

    0

    fotoğrafı çeken kişi. sizsiniz. orada duruyorsunuz. parlak kağıdın ya da ekranın -tual sanatçının ekranıdır- sınırlarında başlayan, sınırı geçebildiğinizde geriye doğru çekilebildiğiniz belirsiz alanda. varlığınız ellerinizde tuttuğunuz görüntüye bağlı. o anda görüntüyü elinizde tutttuğunuz gibi şimdi de görüntüyü elinizde tutuyorsunuz. kağıdın düzleminde size en yakın olan kişi sizsiniz. o'nu göremiyor, o'nun görüntüye baktığı gibi görüntüye bakıyorsunuz. güneşin size mekan, napoleon'un ise zaman içinde uzak* olduğu gibi o artık; resmi birkaç dakika önce çekmiş olsanız da size en az ve en çok napoleon kadar uzakta. sonsuzluk ve bir gün* kadar uzakta.

    " uzun zaman önce bir gün, napoleon'un küçük kardeşi jerome'un 1852 de çekilmiş bir fotoğrafı elime geçti ve bu güne dek hiç dindiremediğim bir şaşkınlıkla şunu fark etmiştim o zaman: "ben imparatora bakan gözlere bakıyorum." ancak hiç kimse paylaşır ve anlar görünmediğinden (yasam bu küçük yalnızlık darbelerinden oluşur), unutmuştum bunu. fotoğrafa olan ilgim sonraları daha kültürel bir yöne döndü. fotoğrafı sinemaya karşı sevdiğime karar vermiştim; ancak yine de bu ikisini tam anlamıyla birbirinden ayıramıyordum. bu soru giderek daha ısrarlı hale geliyordu. "varlık-bilimsel" bir tutkuya kapılmıştım: ne pahasına olursa olsun fotoğrafın kendi içinde ne olduğunu, görüntüler topluluğunda hangi temel özelliklere ayrıldığını öğrenmek istiyorum." diyor roland barthes. roland barthes demeyi seviyorum. aklıma ne zaman bu pasaj gelse yolumu kısaltacağına uzatıyor. fotoğrafı çeken kişi olarak yer aldığım tüm o fotoğraflarda bana bakan gözlere bakıyorum. gözler hem kağıdı elimde tutan bana hem de fotoğrafı çekmekte olan bana bakıyor. madde bir yerden bir yere akar ve anlık olarak o anda, fotoğrafı oluşturan tüm görüntüler topluluğunu bir araya getirirken* fotoğrafı çekilen tek bir varlığa dönüşüyorsunuz. dahası o anda orada olmak zorunda olduğunuz gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. çünkü oradaydınız ve artık bunu değiştirme şansınız yok. küçük bir zaman yolculuğuna çıkıp o ana dönüp o anı değiştirseniz bile, bu yine de bir zamanlar orada bulunmuş olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor.

    "ne zaman öleceğimizi bilemememiz nedeniyle, hayatı sonsuz bir kaynakmış gibi düşünürüz, ama her şey sadece belli sayıda gerçekleşir ve gerçekten bu da oldukça az sayıda olur. hayatınızı onsuz düşünemeyeceğiniz denli derin bir biçimde varlığınızın bir parçası olmuş, çocukluğunuzda yaşamış olduğunuz bir öğleden sonrayı daha kaç defa hatırlayacaksınız? belki dört veya beş kez daha, belki o kadar bile değil. dolunayın yükselişini daha kaç kere izleme şansınız olacak? belki yirmi kez daha. ve yine de her şey sonsuzmuş gibi görünür"*

    helolalora? tuhaf, görüntüler önemli, roland barthes demek güzel.

    Share!

    • Digg
    • delicious
    • stumbleupon
    • twitter

    Leave a comment