Archive for Nisan 2010

  • u dönüşü

    7

    Karaköy'ün orta yerinde bir kadın donunu tumanını indirip yolun ortasına işedi. Evet yaptı bunu.
    Biz(!) bar köşelerinde, yahut kağıt bardakta kahvelerimizi yudumlayıp İstiklal şelalesini izlerken, burnumuzda Guatemala'nın eşsiz ovalarında yetişen çekirdek kahve kokusu (ve o kahveye verilen 6 TL nin sarsmadığı bütçemizin rahatlığıyla) "içine sıçayım böyle hayatın" derken, kadının biri içine işedi böyle hayatın. Sıçabilirdi de, çekinmezdi.

    İstiklal'de de bir adam var aşağı yukarı yürüyüp kitapçılardan kasetçilerden (kasetçi yok artık ama bence isimleri hala öyle) yükselen her müziğe oynuyor, yüzündeki mutlu ifadeye bitiyorum. Mahir edebi şahsiyetler aklının iplerini salmak diyor buna. Akılla iple işi yok adamın, dünyanın ipini pazara çıkarmış satmış, parasını yemiş. Ununu elemiş elekte kalan unu yalamış adam. Daha ne olsun.

    Şahane bir yaşam tarzı bu; ekmek ne kadar, tuz iyotlu mu, metrobüs'e binebilecek miyim, rapor hazır mı? Yok. Yok işte onlar için.

    Varmış gibi de yok değil hem de. Basbayağı kaldırmışlar ortadan lüzumsuz ne varsa.

    Ben küçükken (ki daha betonarme yeni yeni icat ediliyor o vakit) ; gecekondudan bir apartmanın bodrum katına taşındığımızda, devasa büyüklükteki(3x4) salon boş kaldıydı. Annem üç tekerlekli bisikletimi koymuştu oraya,
    fırdönüyordum özgürlüğümün içinde. Sonra bi de yemek masası geldi, sandalyeler alınıncaya kadar masanın altı ayrıca dünyam oldu (film içinde film gibi bişey).

    Öyle özgürlüğü bi bu adamla kadında gördüm işte sonradan. Daha da bişey yok.