• ah samet, seni deli çocuk!

    15

    sarı boyalı eski borsa binasının önünden geçiyoruz. ikimizin de kafası iyi. borsa binası sahil yolunun basmane ye doğru döndüğü köşede dekor gibi duruyor. geçen yüz yılın başından kalma binanın bin dokuz yüz seksen dört yılında açılmış bir zaman kapısından geçip sahil yolunun basmane ye döndüğü köşede bir dekor gibi durmasının sebebi eski olması ya da sarı olması değil. birkaç sebep var. ikinci sebep eski sarı binanın kemerli pencerelerinin üzerinde asılı duran elektronik tabela. bu üçüncü sebep de olabilir; hikaye yazılırken numaralandırmada bir karışıklık olmuş olabilir, bu önemli değil. önemli olan elektronik devrelerden gelen ve soldan sağa doğru akan yazıların kuru üzüm taban fiyatlarını gösteriyor olması. üstelik ördeklerin kuru üzüm taban fiyatlarına olan etkisinin parametreler arasında olup olmadığını da bilmiyoruz. samet le birbirimize bakıp ürperiyoruz. samet in gece kadar karanlık kafası geceyi daha da karanlık yapıyor ve o kafa iyi olduğunda on iyi kafa gücünde oluyor. ürperdiğindeyse hiçbir şey olmuyor. bu duruma samet e belli etmeden seviniyorum. belli etmeden sevindiğim zamanlarda on içten pazarlıklı gücünde oluyorum, kimse fark etmiyor. samet ansızın şehrin tüm camlarında, sokaklarında, çocuklarında, gürültücü ölülerinde, sessiz okul bahçelerinde yankılanan, lovecraft ın başka dünya iblisleriyle dolu dipsiz çukurlarında doğmuş çığlıklara benzeyen bir fren sesi yaratarak duruyor. önce burnum ve ardından tüm suratımla ön cama çarpıyorum. suratım kaza testinin suçsuz mankenlerinin suratları gibi eziliyor. daha sonra camdan oturduğum yere geri tepiyorum. burnum kanıyor, samet sabit. o eylemsizlik yasasına tabi olmayan ender insanlardan. bu yüzden hayat sigortası yaptıramıyor olsa da bunu dert etmiyor. ben tam samet in dert etmediği şeyleri saymaya hazırlanırken arabanın önüne önce bir motor, hemen ardından da kasklı bir adam düşüyor. ilk aklıma gelen eylemsizlik yasasına tabi olduğu. ama ben sağlık sigortası olup olmadığını düşünürken samet tam on ölü gücünde kayıtsız, katatonik katatonik duruyor. kasklı adam ön kaputa çarpıp yere düşüyor. adama ne olduğuna bakmak için kapıyı açıp dışarı çıkmam gerektiğini düşünüyorum. kapının kolunu ararken araba şiddetle sarsılıp kasklı adamın üzerinden geçiyor. bunun sebebi, kasklı adam motoruyla bize çarpmadan önce motorun arkasından gelen arabanın, şimdi bize çarpmış olması. artık kasklı adama ne olduğunu merak etmeme gerek kalmıyor. bu andan sonra sağlık sigortası olması kendisi de dahil kimseyi ilgilendirmiyor. samet hala sabit. hipnotize olmuş gibi soldan sağa akıp giden kuru üzüm taban fiyatlarına bakıyor. araba sarsılmaya, caddede çarpma sesleri duyulmaya devam ediyor. samet in karanlığına doğru seslenme düşüncesini bir anlığına aklımdan geçirip orada bırakıyorum. ben buna karar verdiğim anda samet arabadan inip tabelaya doğru yürümeye başlıyor. kaza insanları kazayı bırakmış samet in yürürken oluşturduğu karanlık ize bakıyorlar. bedensiz gölgelere alışık olmadıklarını hatırlıyorum. asıl hikayenin o andan sonra başladığını ve o anda da bittiğini anlıyorum. samet borsa binasının kapısının altında duruyor. önce elektronik devrelerden geçip gelen kırmızı ışıklar samet e doğru çekilmeye başlıyorlar. sonra sırayla sokak lambaları, vitrin ışıkları, kaza yüzünden yolda durmuş arabaların saldırgan farları samet e doğru bükülüyorlar. samet borsa binasının önünde bir girdabın merkezi gibi duruyor. o nun zifiri karanlık kafasının neden öyle olduğunu ve neden olduğunu anlıyorum. bunu anladığım anda da hikayenin bittiğini ve onu artık kimseye anlatamayacağımı anlayıp samet in karanlığına doğru çekiliyorum. siyah girdabın merkezine doğru çekilirken aklımda o garip cümle benimle birlikte dönüp duruyor: "ben ayrılıyorum, hadi siz de yavaş yavaş dağılın artık. "




    Share!

    • Digg
    • delicious
    • stumbleupon
    • twitter
  • 15 Comments


    1. samet var olduğu hiçlikte o ismi nereden buldu? gölgeler yaratan bir tanrının fısıldadığı sözcüklere mi yapıştı? en azından, doğumhaneden çıkarken bileğine takılı plastikte "bebek egal" yazdığını biliyoruz, şimdilik.

    2. o değil de, nolcak bu samet in hali?

    3. siz kendinize bakın bence.

      hatırlarsanız fevziye egal in ismi birtakım gizli dosyalarda geçiyordu. projenin ismi kulağıma gelen çok gizli bazı bilgilere göre "egal projesi". bildiğin laboratuvar çocuğu bu herif.

    4. yok ya, zeytinburnu çocuğudur bizim samet.

    5. lab. nerede sanıyorsun sen?

    6. o değil de, labne peynirinin ismi lebannon (=lübnan)'dan geliyormuş. nesi ilginç şimdi bunun?

    7. ilginçliği neyle geldiğine bağlı bence.

    8. salatayla geliyor, makarnayla geliyor, ceviz içiyle geliyor.

    9. şimdi labne peynirinin lübnan (lebannon) dan geldiğini öğrendik de noldu, elimize ne geçti, boyumuz mu uzadı? nedir yani?

      napacam yani ben şimdi nerde kullanacam bu bilgiyi? ay ne biçimsin tembel

    10. samet neden on ölü gücünde kayıtsız? on iki ölü gücünde kayıtsız olsa misal. bir düzine ölü gücü. kayıtsız hem.

    11. yav ne fark eder? bir ölüyle on ölü arasında, zombi değillerse eğer ne fark var? bak bu bi matematik sorusu değil, hayat sorusu.

    12. bak onikinci yorumu aynı konuyla senin yapıyor olman garip değil mi? ben de onu soruyorum işte ne fark var? neden on?

    13. on kaplan gücünde olan bi arkadaş vardı kimdi lan o? kızıl maske ha tamam. ordan şeetti bu ahmak sanırım,

      ay ben niye bu kadar zekiyim :)

    14. kızılmaske, dedektif sanlı... öğren bunları quini.

    Leave a comment