• mardan

    0


    postmodernizm, gece yarısından sonra beslenince gremlinlere dönüşen küçük pofuduk hayvan gizmo gibi, bir anda sevimliliğini yitirip gelenin geçenin kolunu bacağını kopartabilir. tehlikeli şeyler bunlar, dikkat edilmeli. antalya - lara'daki eski adıyla istanbul, yeni adıyla mardan palace otelini, paris hiltonlu miltonlu açılışından, bahçesinde bacak uzunluğu boyum kadar ruz kızları ve sahipleri olan yeniyetme oligark mahdumları cirit atmaya başlamadan önce kısaca dolaşma fırsatım oldu. lazer kesimli mermerlerinde ve özel dokutulmuş ipek halılarındaki türkiye şartlarında mükemmel işçiliğe hayran olmanın yanında, dolmabahçe'nin cümle kapısını bire bir kopyalayan, havuzun ortasına kız kulesi diken bu mimari tavırda insanı bir parça ürküten, bir parça da tiksindiren bir şeyler var.

    aynı bölgede bulunan venezia, kremlin, topkapı'dan sonra bu binayla iyice istimini alıp kreşendoya ulaşmış gözüken, taklit ettiğine saygı dahi duymayan bu enteresan tavır, taklit kız kulesi'ni gerçeğinden daha büyük yapmaya kadar vardırabiliyor işi. nerede ayasofya'nın kubbesine baka baka kendi merkezi mekanını yaratırken bambaşka bir mimari tavır ortaya koyan, eseriyle o güne kadar yapılmış diğer eserlere selam duran geçmiş zaman mimarı, siz neredesiniz.

    robert venturi'den onlarca yıl sonra, kendi görgülerince las vegas'tan bir şeyler öğrenen, öğrendikleri yalan yanlış formları da getirip üzerimize kusan bir tasarımcı grubu oluştu. gemi, uçak, uzay mekiği maketi niyetiyle yapılmış otel binaları, dev sürahiler, dev portakallar, tematik yapılar, parklar, meydanlar. sanki normalde hayatımız çok düzmüş gibi, her köşe başından fırlayan yeni bir tema. tema sözcüğünü anlamsızlaştıran temalara batıyoruz.

    fonksiyonun önde gittiği modern tasarımda, tasarımcı, kendini silmeye, objesinin içinde kaybolmaya uğraşır. şimdi modası geçmiş de olsa, kullanıcıya saygılı ve asil bir tasarımcı tavrı. oysa son birkaç yılın binalarına baktığımda, ahmet yılmaz karikatürlerinde her taşın altından çıkıp "kara murat! buradayım'!" diye bağıran başarısız kötü adam gibi, objesinin tepesine çıkmış, boyunu posunu gösterme telaşında tasarımcılarla karşılaşıyorum. bir kısım mitolojik çağrışımlı komplekslerini aşamamış gibi duran tasarımın bitmez tükenmez ilgi açlığı, tasarlananı soysuzlaştırdığı ölçüde, içinde yer aldığı çevreye zarar veriyor.

    bu egosu boyundan büyük koca bebeklere, yine ahmet yılmaz'ın stilize kara murat'ı edasıyla, göz ucuyla bakıp "ee ne olmuş, ben de buradayım." demek lazım.

    Share!

    • Digg
    • delicious
    • stumbleupon
    • twitter

    Leave a comment