Archive for Eylül 2009

  • aslında başlık yok

    3


    türkiye sınai kalkınma bankası nın alsancak ikinci kordon da şubesi var. harflerin tek tek pleksiglas kutulara yazılı olduğu bir tabelası mevcut. böyle yan yana otuz üç adet beyaz kutu. bu haliyle bin dokuz yüz ellilerden kalmış gibi duruyor. zaten banka da o yıllarda dünya bankası nın desteğiyle kurulmuş; marshall yardımıyla kimlere kredi verilecek, kimler milli sermayedar olacak, kimler zengin edilecek, hep burada karar verilmiş. banka sermaye sağladığı kuruluşlara ortak olmuş, daha sonra bu kuruluşlar parayı bulunca banka o kuruluşların hisselerini halka satmış, sermaye piyasasının semirmesine ön ayak olmuş. tabii ben dün tabelayı görene kadar tüm bunlardan bihaber mutlu mesut yaşıyordum. şimdiyse korkuyorum. sanki hep ortada duran ama kimsenin farketmediği hakiki bir komplonun farkına varmış gibiyim.


    her şey o uğursuz tabelanın ardında oluyor. özellikle anakronik olsun diye yapılsa bu kadar olmazdı. içerde kloş etekli kadınlar dolaşıyor herhal. acaba hala ellileri mi yaşıyor abiler? ellerinde eskiden mutemetlerin taşıdığı deri çantalarla büyük şehirlerden, taşradan gelmiş, kalın enseli, gizemli, türkiye yi kalkındıracak makosenli adamlar. irili ufaklı adnan menderes klonları. sanki gizli, kimsenin bilmediği, hatta adına çalışanların bile adına çalıştıklarının farkında olmadığı kağıt üzerinde asla varolmamış bir örgütün üyeleri gibiler. ikinci dünya savaşından taze çıkılmış. yeni bir dünya kurulmak üzere. üretim ve tüketim çılgınlığına az kalmış. yeryüzü yeni zenginleriyle tanışmaya hazırlanıyor. anadolu nun bağrına bağrına kanser gibi yayılacak taşralı zenginler yaratılıyor. çaktırmadan yeniden yapılandırılan bir türkiye nin temelleri, hareketin bir tür sessizliğe neden olduğu, devasa büro masaları, sümenler ve bıyıklar arasında atılıyor. hem burdalar, hem de başka bir zamandalar. sanki şu şortlu, gayrı ciddi halimle odanın ortasına yarrak gibi dalsam her şey dağılacak, zaman duracak gibi. hayatımdan endişe ediyorum. vertigo olabilir mi?

    (logodaki "K" harfinin nasıl da kalkındığını görüyorsunuz)

    tembel, aramızdaki kozmik uyumu da fark etmedim değil, benimle evlenir misin?

  • cırcır

    bir dudağı mekke'de bir dudağı medine'de bir ülkede müslümanca yaşamayı istemek? şimdi bize de cedayca yaşamayı isteme hakkı doğmuş oldu mu?

    gece gelme gündüz gel, kimse duymaz giz olur.

    mahmur beste dedi ki: "bilseydim beklerdim oyun bitez yalısına kadar."

    sus da dinle! yeni bir deste.


    geçenlerde bir tahsilat işi için sgk'ya gittim. mesai 8.30'da başlıyor ama, ben önceden malumatlı olduğumdan 8.00 olmadan varmıştım. olay şu: içeriye, teknoloji tarihinin en önemli icatlarından olan, düğmesine basılınca sıra numarası veren dalgadan koymuşlar. dışarıya da bir kağıt asmışlar. 8.00'dan önce gidip isminizi o kağıda yazıyorsunuz. 8.00'da ise, güvenlik görevlisi bir arkadaş, elinde dalgaya beş yüz defa arka arkaya basmak suretiyle elde ettiği bir tomar sıra numarasıyla dışarı çıkıp listedeki isimleri sırayla bağırarak okuma yöntemiyle numara dağıtıyor. saat 8.30 olduğunda, ellerinde numaraları, halkımız mutlu mesut kontuarlara hücum ediyor.


    hiç kuşku yok ki teknoloji tarihinin en önemli icadı emziktir.


    sgk'nın logosu nedir o öyle allasen? tabelacılar çarşısında mı yaptırmışlar?



    simidin ortasındaki o derin ve lirik boşluk, konu gevrek olunca, serin ve kikirik bir boşluğa dönüşey ansızın.

    benim altı yaşından beri vertigo'm var. bir gün olsun konu ettim mi?

    vingardium levioosaa!

  • vertigo

    5

    u2 nun şarkısı ya da hitchcock un bir filmi değil mevzuu olan vertigo. şu pilotların başına gelen yükseklikten kaynaklı baş dönmesi de değil.

    bildiğin hastalık, kafası güzel hastalık.

    şimdi mevzuu şu; benim vertigom var, ı have a vertigo, bak cümle içinde de kullandım oldu bitti. başım dönüyor arkadaşlar, her daim kafam güzel, düşünün; başbakanın deyişiyle sulu -kuru takıldınız bir gece sabah kalktınız hani ağrıyı falan geçtim şöyle bir sersem salak olursunuz, aklınızı bir süre toparlayamazsınız falan , ha işte benim son bir kaç gündür böyle. başım dönüyor diyorum , hafif de midem bulanıyor,üşüttüm herhal geçer, e kulaklarımda çın çın çınlıyor, ulan dedim hayırdır beni kim anıyor ? yalnız bu her kimse niye allah ın her günü anıyor? öyle böyle atlatacaz derken geçen allah sizi inandırsın bir döndü başım dedim durdurun dünyayı inecek var, bu ne lan böyle ? nasıl böyle fırıl fırıl beynimin içi, kulaklarda başladı ötmeye , derken mide bağırmaya başladı ben de burdayım diye, organlarım kendince bir orkestra olduklarını düşünüyorlar sanırım. her neyse ; öğrendim ki, bu gelen atlı mıdır bağdatlı mıdır derken derken, gelen vertigoymuş. tedavi falan da olmuyormuş, ilaç alcaz da etkilerini azaltcaz biraz.

    aslında sevdim de ben bu işi, onca zamandır içerim, ben bu kadar kafa olmamıştım hiç, beyincik denen zerzevat yani bende ki, istifa etmiş görevinden denge falan kalmamış bende. yani; dengesizim ben, tutarsız olma ihtimalim de var. güven olmaz bana valla bak. ben bu saatten sonra hiç güvenmem kendime misal.

    öyle acayip bir durumdayım, napsam ki ben? fena değil aslında kafan güzel ya söylenenlere kulak asmıyorsun hiç, zaten kulakların çınladığı için kimini duyuyon kimini duymuyon, dengeli olmayı hiç sevmem zaten, dengesizlik iyidir, hayata renk katar, sevdim lan ben bu işi. çok klas da bi adı var. bak şuna ya , asalete bak; ver-ti-go. şarkısı bilem var. daha nolsun? bana da böyle bir hastalık yakışır ne yani saman nezlesi olacaktım da, hapşır, aksır mı geçirecektim günlerimi? değil mi tembel?